Mühendis Olsun Diye Gönderdik Darbukacı Oldu
28 Mart’ta memleketim Çanakkale’deki 18 Mart Üniversitesi merkez kampüsünde bir seminerim vardı. Daha önce Biga kampüsünde seminer vermiştim ve ailem katılmıştı. Merkez kampüsteki seminerimi de değerli hocalarımızla birlikte en önden izlediler. 18 Mart Üniversitesi Turizm Topluluğu üyelerine hem bana hem de aileme gösterdikleri saygı, hürmet ve misafirperverlikten dolayı tekrar teşekkür ederim.
Emre Urfalı’nın keyifli sunumunun ardından sahne aldım ve ailemi de işin içine bolca katarak güzel bir seminer gerçekleştirdik. Hediye pırlanta çekilişini de babam ve anneme yaptırdık.
Aslında babam Makine Mühendisliği okuyan oğlunun böyle “saçma sapan” işlerle uğraşmasını istemiyor “mühendis olsun diye gönderdik, darbukacı oldu” diyordu.
Düzensiz ve yorucu iş hayatları olduğu için ailem benim hep mühendis, doktor gibi saygın bir meslek sahibi olmamı istedi. Bense astronot veya rock yıldızı olmak istiyordum. Dünyayı, dünya dışını gezmek, gezerken de müzik yapmak istiyordum. İzleyen değil sahnede olan olmak istiyordum.
Anaokulu dahil, okuduğum her dönemde mutlaka tiyatro, müzik gibi bir sanatsal faaliyet içinde bulundum. Anaokulunda palyaçoydum. Hatta Yıldız Asyalı da bizim anaokulundaydı ve onu televizyonda TRT Çocuk Korosu’nda şarkı söylerken izlerken çok kıskanıyordum.
İlkokulda Gündüz Feneri oyunundaydım, ortaokulda Cumhuriyet. Lisede ise Shakespeare’in Yalnızlıklar Komedyası’nda eğlenceli bir rolüm vardı. Hatta Jüri Özel Ödülü aldığımız Şişli Terakki Lisesi’nde Shakespeare Haftası sebebiyle düzenlenen gecede Hamlet olmuştum! Üstadın eserlerinin en önemli sahnelerinin skeçler halinde oynandığı gösteride bir oyuncunun en büyük hayali olan role kavuşmuştum. Elimde bir kuru kafa, göğe kaldırırken haykırıyordum: Olmak ya da olmamak!
Lisedeyken konservatuar okumayı istediğimde babam “aç kalacağımı” söyledi. “Hobi olarak yap ama doğru düzgün bir mesleğin olsun,” dedi. Yabancı gelmiyor değil mi bu sözler?
Yıllar sonra hem onları kırmadım, mühendislik diplomamı aldım; hem de sanatla içiçe olan işimle istediğim, mutlu olduğum işi yapıyorum. Kendi doğrularımı gerçekleştirirken ailemin de isteklerini olabildiğince yerine getirmeye çalıştım.
Seminerden çıkarken birçok öğrenci arkadaş annemlerle fotoğraf çektirdi. “Ne kadar iyi bir evlat yetiştirmişsiniz” derlerken annemin duygulanıp gözlerinin dolması artık onların da benimle ve yaptığım işle gurur duyduğunun apaçık bir göstergesiydi.