Festival Günlüğü: Arabulucu, Gainsbourg, Aşkın Son Mevsimi, Face, I Killed My Mother, Cell 211
THE GO-BETWEEN
1970’lerin aristokrat İngiliz aile yaşamını, çatışmalarını, ilişkilerini bir çocuğun gözünden gayet iyi anlatsa da, sanırım çekildiği yılların tekniğinden dolayı sıkıldığım çok sahne oldu.
Konu: On iki yaşındaki Leo yaz tatilini arkadaşı ve onun ailesiyle birlikte geçirmeye karar verir. Arkadaşının ablası Marian, nişanlı olmasına rağmen taşralı çiftçi Ted ile yasak aşk yaşamaktadır. Gizli âşıkların mektuplarını taşıma görevini üstlenen Leo, bunu bir oyun gibi algılamaktadır ve içine düştüğü tehlikenin farkında değildir. Harold Pinter ve Joseph Losey’in birlikte çalıştığı son film olan Arabulucu, izleyiciyi sürekli şaşırtan olay örgüsü ve görüntüleriyle İkinci Dünya Savaşı öncesinin atmosferini çok iyi yansıtıyor.
GAINSBOURG (VIE HEROIQUE)
Fransız besteci ve söz yazarı Serge Gainsbourg’un hayatını gayet keyifle anlatan bu filmi sevdim. Sıradışı bir insanı tanımak, ilham almak için birebir.
Konu: Yaşamı boyunca protesto edilen, yasaklanan, tartışılan, skandalların baş kahramanı Fransız müzisyen, oyuncu, tabudeviren Serge Gainsbourg bu “kötü” şöhretiyle hem popüler kültür hem de müzik dünyası için her zaman vazgeçilmez oldu. Çizer Joann Sfar kendi çizgi romanından uyarladığı bu ilk filmiyle Gainsbourg’un 1940’lardan Nazi işgali altındaki Paris’te geçen çocukluğundan 1991’deki ölümüne dek sınırlarda yaşadığı hayatı anlatırken, onun isyankâr enerjisi, güzel kadınları ve muhteşem müzikleriyle göz alıcı bir filme imza atıyor. Brigitte Bardot’yu Laetitia Casta’nın canlandırdığı film, Jane Birkin’i canlandıran, Mayıs 2009’da intihar eden genç oyuncu Lucy Gordon’a adandı.
THE LAST STATION
The Last Station’da Tolstoy ve karısı arasındaki eğlenceli, duygusal ve karışık aşkın hikâyesini anlatıyor. Sinema ve edebiyatı birlikte sevenlere tavsiye edilir. Hem Tolstoy, hem roman uyarlaması, hem de güçlü imgeler ve sinematografiyle dolu iyi bir film.
Konu: 1910 yılında seksen iki yaşındayken bir tren istasyonunda zatürreden can veren Tolstoy, ölümünün yüzüncü yılında çeşitli etkinliklerle tüm dünyada anılıyor. Jay Parini’nin romanından uyarlanan bu filmde, Tolstoy ile kırk sekiz yıllık karısı ve esin perisi Sofya arasındaki eğlenceli, duygusal ve karmaşık aşkın hikâyesini izlerken büyük yazarın hayatının son yılına tanık oluyoruz. Filmdeki performanslarıyla, Rus kanı taşıyan Helen Mirren En İyi Kadın Oyuncu Christopher Plummer da En İyi Yardımcı Erkek oyuncu dalında Oscar’a aday gösterildi.
LIAN
Deneysel bir film. Modern sanattaki video yerleştirmeleri severim. Ama bu tarz video yerleştirmelere benzer 137 dakikalık bir uzun metraj hakikaten baydı. Belki bir film okuma dersiyle iyi gelebilir. Ama salt hali beni sarmadı.
Konu: İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale kazanan Tsai Ming-Liang, fetiş oyuncu Lee Kang-sheng ile kült Fransız oyuncu Jean-Pierre Léaud’yu mizahi ve absürt bir Louvre methiyesinde bir araya getiriyor. Louvre Müzesi tarafından ısmarlanan bu sıra dışı film, kayıp ve yas temalarını işliyor. Filmin kahramanı, dev Louvre Müzesi’nde Salome efsanesi hakkında bir film çeken Tayvanlı bir film yapımcısı. Çekimler başlar başlamaz bir dizi sorun çıkıyor: Önce yönetmenin annesi ölüyor, ardından kadının hayaleti ortaya çıkıyor. Filmin oyuncuları arasında Fanny Ardant, Jeanne Moreau, Nathalie Baye ve Mathieu Amalric de var.
J’AI TUÉ MA MÈRE
Kanada aile yaşamı böyleyse hakikaten eylemi gerçekleştirmemek olası değil 🙂 Farklı bir aile yaşamının en ince detaylarına kadar dalabileceğiniz bir film.
Konu: Cannes’ın en çok konuşulan filmlerinden olan Annemi Öldürdüm, aynı zamanda Kanada’nın Oscar aday adayı oldu. Filmin merkezinde, annesini sevmeyen eşcinsel lise öğrencisi Hubert var. Annesinin düzenbazca manevralarından ve suçluluktan bunalmış, onu küçümsemekten kendini alamıyor. Bu aşk/nefret ilişkisinin kafa karışıklığıyla Hubert ergenliğin gizemlerine sürükleniyor. Henüz yirmi yaşındaki Xavier Dolan yazıp yönettiği ve başrolünde oynadığı ilk filminde son derece açık sözlü.
CELDA 211
Çok iyi! Kaçırmayınız. Zaten İKSV ek gösterim de koymuş. Hep hapistekileri izledik, şimdi onların tarafından bir isyana bakıyoruz bu filmde. Avatar mantığı var 🙂 Şöyle ki: Aralarına sızan delikanlımız onlardan biri oluyor. Sonrası spoiler, spoiler…
Konu: 2010 Goya En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Erkek Oyuncu (L. Tosar), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yeni Erkek Oyuncu, En İyi Kurgu, En İyi Ses Juan gardiyan olmak üzeredir. İşe bir gün erken gelir. İki meslektaşı ona hapishaneyi gezdirirken, birdenbire tavandan düşen bir parçanın çarpmasıyla bayılır. Gardiyanlar onu ayıltmak için 211 numaralı boş hücreye götürür. Juan bilinci kapalı halde hücrede yatarken hapishanede bir ayaklanma patlak verir. Ayıldığında güç bir durumla karşı karşıyadır: Hayatta kalmak için mahkûm rolü oynamak zorundadır.